Ana içeriğe atla

Yumurta mı Paskalya'dan, Paskalya mı yumurtadan çıktı?

Paskalya’nın yumurta ve tavşanla ilişkisi nedir? Neden yumurta boyarız? Bu mutlu bir bayram mıdır, peki neden biraz da hüzün vardır, ağıt yakılır? Pesah neden 'hamursuz' bayramıdır? Bu döneme denk gelen onca bayramın birbiriyle ilgisi var mıdır?


Paskalya her sene farklı bir tarihte kutlanan Hristiyan bayramıdır. 21 Mart’ın -bahar ekinoksunun- ardından gelen ilk dolunaydan sonraki pazar günü kutlanır; bu da 22 Mart - 25 Nisan arasında bir zamana denk gelir. 40 günlük oruç döneminin bitmesi yumurtalarla, yumurta ve tavşan şeklinde çikolatalarla kutlanır. 


Paskalya'nın kökeninin Yahudi Pesah Bayramı’na dayandığı söylenir. Biz Pesah’ı Hamursuz Bayramı olarak da biliyoruz. Pesah’da kutlanan, antik Museviler’in 400 yıllık kölelikten kurtulup Mısır’dan kaçmalarıdır ki bunun ilginç bir hikayesi var. Kısaca değinmek gerekirse: sözkonusu kaçış zamanı Museviler, melekler hangi evlerde olduklarını bilip onları korusunlar diye kapı kenarlarına kuzu kanı sürmüşler. Çok çabuk kaçabilmek için de hızlı ve mayasız ekmek hazırlamışlar. Musevilerin bu bayramda kuzu eti ve hamursuz yemelerinin sebebi buymuş.

'Acaba Pesah'tan önce buna benzer bir ritüel var mıydı?' sorusu kafamı kurcaladığı için ben de biraz kitap ve internet 'karıştırdım'...
Baharın başlangıcına denk gelen Hamursuz ve Paskalya Bayramları, farklı hesaplara göre kutlandığı için farklı zamanlara denk gelebiliyor. (Hatta Ortodoks Kilisesi, aynı güne denk  gelmemesine özen gösterirmiş.) Ancak hislerim gerek 'hamursuz'un gerekse Nevruz'un Paskalya ile bir ilgisi olabileceğini işaret ediyordu... Hamursuz ve Nevruz'un nasıl kutlandığını, detayını bilmiyorum da, 10 senedir Avrupa'da yaşadığım için Paskalya'nın kutlamalarına şahit oluyorum. Benim ilk izlenimim bir yandan hüzünlü, bir yandan mutlu bir bayram olmasıdır ki bu tezatlığın sebebini anlamak biraz zamanınımı almıştır.

Her sene Paskalya oldu mu ailecek Bach’ın Matthäuspassion’u (BWV 244 St. Matthew Passion (Matthäuspassion)) dinleriz . Bu oratoryonun 'Erbarme dich, mein Gott' adındaki nefis bir bölümü vardır ve ‘Tanrım acı bana’ diyen bir ağıttır aslında, adı da üstünde, ‘Matta Azabı’.

Ona rağmen pazar olunca neden güle oynaya bahçelerde Paskalya tavşanının getirdiği yumurtalar arandığına bir türlü anlam veremezdim. Bu paradoksu şöyle açıklayabiliriz: önce İsa’nın çarmıha gerilişi, ölümü, acısı anılır, daha sonra da dirilip göğe yükselmesi kutlanır... Peki ya yumurta? Tavşan, onlar nereden geliyor? 
Onca yıldır yumurta ve tavşan sembolünün nereden geldiğini açıklayabilene henüz rastlamadım. ‘Bu böyledir’ deyip kabul etmiş ve sürdürmüşler. Noel baba yazımda da -takdirle- bahsettiğim gibi, paskalya da noel gibi önemsenen bir bayram; aileler ve okullar hiç aksatmadan her yıl kutluyorlar. Bir araya geliyorlar. Hatta ben de kızımın okulunun veli komitesinde, paskalyadan sorumlu velilerden biriyim. İlk başta Paskalya kutlamalarında görev almak tuhaf, ikircikli bir duyguydu -yurtdışında yaşayanların bir çok duygusunda olduğu gibi-. Biraz yadırgadığımı, hatta anlamsız bulduğumu itiraf etmeliyim...



-bu seneki okul süslememiz gayet sade oldu-


Gelgelelim bu kutlamaların kökenini araştırdığımda paskalyaya ve veli komitesindeki görevime daha farklı bir gözle bakmaya başladım. Meğer bu kutlamalar oldukça geriye, Akad mitolojisindeki bereket ve doğurganlık tanrıçası olan, İştar adına yapılan kutlamalara dayanıyormuş. Efsaneye göre gökten Fırat Nehri’ne düşen büyük bir yumurtadan doğmuş, İştar. Yumurta sembolü bir parça buradan geliyor. Örneğin Yunanların Afrodit’i, Semitik Tanrıça Astarte’nin, hatta Artemis, İsis, Venüs ve Kibele’nin hepsinin kökeni İştar... (İngilizce paskalya demek olan ‘Easter’ kelimesinin yukarıda isimlerini saydığım Tanrıçalardan biri olan Astarte’ye benzemesi tesadüf değil...) Tahminim o ki tarihin bir noktasında, doğurganlığı temsilen tavşan figürü kullanılmaya başlanmış, Hristiyanlıkta tanrıçaları sembol olarak kullanmak sözkonusu olmadığı için... 




İştar 'her taşın altından' çıkıyor. Aşkın sembolü olarak kullanılan kalp de, aşk tanrıçası olan İştar’ın kalçalarını simgeliyor. Onun dışında, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin hikayeleri de, İştar’ın hem oğlu hem sevgilisi olan Baal ile olan aşkına dayanıyor. Baal ise Babil’in baş Tanrısı Marduk. Bu İştar ve Baal çiftine dikkatinizi çekmek isterim. Hristiyanların Haç işareti, hilal ve yıldız, kanibal (!), Hollywood’un ismi (Kutsal Odun), Pentagram, boğa ve kutsal inek gibi bir çok sembolün arkasında -bir şekilde- Baal-Astarti tapınmaları çıkıyor...
Yumurtayı boyamak da Hristiyanlık öncesi bir gelenek. Eski Mısır ve İran’da baharın başlamasıyla, arkadaşlar birbirlerine canlanmanın sembolü olan boyalı yumurtalar verirlermiş. Hristiyanlığı kabul eden eskiden putperest olan kültürler bu yumurta boyama geleneğini de devam ettirmişler. Tıpkı bizim Şamanizminden gelen geleneklerimiz olduğu gibi... Hazır söz bizim geleneklere gelmişken bizim geleneklerde de de yumurtanın yeri vardır. Örneğin kırkı çıkan bebeğin kırkı uçurulurken veya çiçek saksılarına nazar değmesin diye bir çubugun tepesine yumurta konması... 
Sözün kısası: paskalya, nevruz, hamursuz bayramları veya Japonlar'ın Hanami'si
'güneşli' günlerin gelmesinin, doğanın canlanmasının kutlanması, bahar sevincinin paylaşılması... 







Tam bu yazımı post etmiştim ki facebookda güzel bir kutlama gördüm: 'for whatever you choose to celebrate, 
happy holidays!'  ('her neyi kutlamayı seçtiyseniz; iyi bayramlar' ) 

Yazarın Nacizane Bir Notu:
Bu tür yazıları neden yazıyorum? Şu an dünyaca yaşadığımızın sıkıntıların 'sen', 'ben' veya 'bizler' ve 'diğerleri' olarak görmemizden, kategorilere ayırmamızdan kaynaklandığına inandığım için. Farklı kültürlerin, aynı dili konuşanların bile birbirlerini anlamak için zaman ayırmadıkları, zahmete katlanmadıkları için... Bizzat kendim, başka bir kültürde kendimi ifade etmekte zorlandığım için, -kısmen anlatamadığım, kısmen anlama çabası verilmediği için-. 'Birbirine düşman kesilen kültürler çocuklarının boyadıkları yumurtanın o bombaladıkları 'diğerinin' kültüründen geldiğini bilse, yüreğinde hissetse acaba böyle yapar mı?' diye sorguladığım için... Epi topu baharın geldiğini kutluyoruz ama o şekilde ama bu şekilde, değer mi kavga etmeye, ortalığı 'kana bulamaya'?

Mitoloji ve Semavî Dinler'i Gönül Tekin'den dinlemek için buraya tıklayınız...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünya Anadili Günü

Bugün 21 şubat Dünya Anadili Günü. Bir yandan ‘şu günü bu günü diye #günuydurmayın diyenlere hak veriyor, öte yandan ‘Ama anadili önemli mesele canım’ diyorum. Sormayın, pek dertliyim bu konuda!  İnternette bu günün anlam ve önemi hakkında yazılanları okumak için ‘googlelarken’ kendi kendime bir yandan ‘Allah bilir bu günü Türklere bir kulp bulmak için uydurmuşlardır’ diyerek komplo teorisi kuruyordum ki dakka: 1, gol: 1... ‘Voila’: Haberdiyarbakır’da Türkiye’nin bu konuda ne kadar hassas (!!!) olduğunu yazdıklarını buluverdim!  ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------ Hollanda’da arada sırada Türkiye ile ilgili televizyon programları olur ve ben her seferinde safça, ilgiyle izlemek isterim. Maalesef nadiren iyi birşey çıkar. İyi beyaz adamın niyeti, yanlış yapan doğulunun hatalarını ele almak, onu eğitmek ve daha iyi bir dünya yaratmaktır! Tamamen iyi niyetli bir girişim yani! Yaklaşık bir yıl önce

Noel Baba

Bundan 10 sene önce Hollanda’ya gelip yerleştiğimde, Hollanda kültürüne dair bir çok unsur, gelenek, yaşam tarzı, vs. ilgimi çekmişti. Gelir gelmez Hollandacayı öğrenmek isteyeşimin sebebi de buydu: Hollandaca okumak ve Hollandalı'ları anlamak istiyordum. Derinlemesine öğrenmek, bir de Avrupalı'nın gözünden bakmak istiyordum yaşama, olaylara. Elbette bu anlama süreci -çoğunlukla- inişli, -ara sıra- çıkışlı bir süreçti. Her seferinde ‘aman da ne güzelmiş bu örfleri-adetleri‘ demedim.  Bir kuzey Avrupa ülkesinin kültürü bizimkinden çok farklı bir kültürdü, kendi ülkesine alışmış biri olarak yaklaşıyordum her gördüğüm, karşılaştığım ‘yeniliğe’ (bana göre ‘yenilik’ olan, onlara göre yüzyıllardır yaptıkları gayet olağan şey). İlk yıllarda bu farkları çoşku ile karşılamadım, takdir edemedim. 10 sene bu kültürle iç içe yaşayınca, bakış açım değişti ve bazı gelenekleri, görenekleri takdir ediyor ve ‘keşke ülkemde de buna benzer şu olsa, bu olsa’ diye geçiriyorum içimden. Buna bir çok ö